top of page

Açay:

Yaşa dikkat edilmeksizin kız çocuklarına verilen isim.

Bende iki tane açay var.

Açgu:

Anahtar.

Açguynan kapıyı açtım.

Afur:

Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar için kullanılan yemlik.

Afura hayvanlara yem döktüm.

Akuru:

İleri, dosdoğru.

Çifti akuru sürdüm.

Alaf:

Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlara verilen yem.

Hayvanları alafladım, yem vedim.

Ananmak:

Rahatlamak ve vakit geçirmek için uyumaksızın uzanmak.

Bizim uşakla ananıyala harmanlada.

Apolyo:

Hoparlör.

Benim telefonuy apolyoleyi bozuk.

Ark:

Tarlaları sulamak için tarla kenarlarında kazma gibi aletlerle açılan su yolu.

Arkla bostan suladım.

Badallamak:

Bozmak.

Kaşık yaparken badallandı.

Bakraç:

Her türlü taşıma kovası.

Bakraca su dolduruyoz, süt dolduruyoz.

Basak:

Bir yerden daha yüksek bir yere çıkmak için farklı yükseltilerdeki düzlemlerden oluşan yapı, merdiven.

Basaktan çıkıp eve girdim.

Bisiraç:

Sacda pişirilen yufka, bazlama gibi yiyecekleri ters düz etmeye yarayan uzun ve yassı tahta.

Ocakta ekmek yapakan bisiracı alıyosuy eliye ekmeği bi güzel çövürüyosuy.

Bonduruk:

İki büyükbaş hayvanın bir arada durarak tarla sürme, tomburuk çekme gibi işlerde kullanılmasını sağlayan tahta boyunluk.

Boğun oküzlerü bondurukladuk çivit sürmeğe gitdük.

Buğar:

Kaynak su.

Buğardan su içtim.

Ciye:

Abla.

Boğun ciyemi gördüm.

Cüncük:

Herhangi bir eşya veya canlının kendi türünden olanlara göre küçük olması.

Benim gızığ uşakları çok cüncük hiçbi yere gidemeya.

Çağrak:

Eve girdikten sonraki ilk alan, sofa.

Çağraktan bakracı aldım, odaya girdim yani içeri.

Çatu:

Yük ve hayvan bağlamak için kullanılan kalın ip.

Çatuyla ot götüdüm.

Çemlemek:

Bir işi yapmaya başlamadan önce giysinin kollarını yukarı doğru sıyırma.

Bulaşuk yıkamadan once gollarımı çemleyon.

Çıkım:

Bir tarlanın kendi içindeki bölümlerini ayırmak için çekilen sınır.

Çıkımda orak kaldı.

Çıkuruk:

Bahçe kapısı.

Bağçenin çıkuruğu yıkıldı.

Çıtmuk:

Ağaçların ince, küçük dalları.

Ağaçtan çıtmuk kırdım.

Çimeter:

Az yemek yiyen, iştahsız.

Az yemek yiyen uşaklara çimeter deyoz.

Dakınak:

Sıkıntı.

Bi dakınağın va mı?

Dalamak:

Yaralamak.

Elimi ısırgan daladı.

Dam:

Büyükbaş ve küçükbaş hayvanların barındığı kapalı alan.

Goyunları toplayıp dama guydum.

Dayak:

Yürürken ve hayvanları güderken destek yol gösterme maksatlı kullanılan sopa.

Dayakla hayvanları hayladım.

Dayana:

Dayının eşi.

Benim dayana öldü.

Deynak:

Şurada.

Baston deynak.

Doğşümek:

Meyve veya sebze toplamak.

Ağaçtan armut doğşüdüm.

Döngel:

Muşmula.

Her işeye isim verilmiş, döngele verilmemiş. O da küsmüş gidiyamış. "Dön de gel, dön de gel." demişler. Döngel ismi ordan kalmış.

Dörmek:

Yaramazlık yapmak.

Bizim uşak çok dörüyodu.

Ebdesyanı:

Abdest almak ve el yıkamak için kullanılan yer.

Ebdesyanını temizledim.

Ekmek çorba evi:

Evin yemek yapılan kısmı.

Ekmek çorba evini sildim süpürdüm şindi.

Elemşane:

Gökkuşağı.

Yağmurdan soğra elemşane çıkar.

Eltovası:

Tava.

Eltovasında katuk ettüm.

Emana:

Amcanın eşi.

Beğim bi tanecük emanam galdı dünyada. Eskiden çoh bahtı bağa özledim onu. O da İstanbul'a gitti.

Evçü:

Oda.

Evçülerü topladım şindi.

Eyşumuk:

Süt veya yoğurdun kaynatılarak kestirilmesi neticesinde suyu süzdürülerek elde edilen yiyecek.

Sütü bişiriyoz, içine birazcık yoğurt goyup çokertiyoz, eyşumuk oluyo.

Gaga:

Abi.

Ben gaga değilim ama ben en buyüklerü olduğu üçün ben gardaşlarımın gagasıyım.

Galazaman:

Ekseriyetle, çoklukla.

Galazamanda çivit sürüyalardı, bahçe yapıyalardı.

Galbur:

Un, tarhana gibi küçük taneli mamullerin içindeki büyük maddelerin ayrılması için kullanılan delikli alet.

Boğun misir galburladım.

Galla:

Kadınlar.

Bizim bu galla bazarında her zaman mancar bulunu.

Gaplumgurba:

Kaplumbağa.

Ormanda gaplumgurba gordüm.

Garuk:

Yerleşim yerinin içinde sürülmeksizin ekme dikme yapılan toprak saha.

Bizim garukta onlağla kezek kazağ mısığız?

Gavlak:

Çınar ağacı.

Gavlak yaprağı tozlu olur.

Gayış:

Kemer.

Oküzleyin gayışını dakdım boğun.

Gazımayına:

İnadına.

Bizim herif çok gazumayına bana.

Geben:

Yaşa dikkat edilmeksizin erkek çocuklarına verilen isim.

Bende hiç geben yok.

Germeç:

Tahta çitin dikey parçalarını enlemesine birleştirmeye yarayan tahta parçası.

Ağloğ yıgılmış germeç godum orayı.

Gı:

Kız (Seslenme).

Nereye gidiyon gı?

Gıcı:

Kozalak.

Bak bullada etrafta şeyle va gıcıla va çamlada.

Gişlik:

Bayram, düğün gibi hususi günlerde giyilen giysi.

Gızlar üstünüzdeki urbalar gişlik mi?

Gocabuva:

Dede.

Gocabuvan va mı?

Goccuvaz:

Kozcağız.

Ben Goccuvaz'a arada bi gide gelürün.

Gökyeşil:

Kertenkele.

Böyle otların falan arasında gökyeşil va mı şeylerde sizin Ankara'da?

Göynek:

İçe giyilen tek parça elbise.

Gideğken göynek giydim.

Halbessin:

Elbette.

Halbessin bu işi de ederüz ya nedelim?

Haylamak:

Sürmek, bir grubu dışarı çıkarmak.

Toğuklar garuğa girmiş hepsini hayladım.

Hergil:

Mısır, buğday gibi yiyeceklerin konulduğu dolap.

Evveli hergile zahlep, misir, büydey guyaduk.

Hıra:

Cinsiyet fark etmeksizin küçük çocuklara verilen isim.

Bende bi tane hıray var çok fena.

Hışdamak:

Ses çıkarmak.

Benim eltim çok hışdaya.

Hoturamak:

Çıkışmak.

Evveli çok gavga ededük hotur hotur.

İlyan:

Leğen.

Uğdün bulaşuk tabaklarını suya tutağsın. Sonra ilyana sıcak sabunlu su yapağsın. Kopürtüsün süngerlen tek tek yıkasın, durulağsın.

İnam:

Canım (seslenme).

O iş öyle olmaya işte inam.

Ispıt:

Hodan, kaldirik otu.

Gızlar ıspıt gavurması yir misiniz?

Kendabat:

Toprağın zenginleşmesi için her yıl farklı ürünlerin ekilmesi.

Amcamın uşaklarıylan bizim tallalağ hâlâ kendabat.

Kevşür:

Pekmezin yapılması neticesinde meydana gelen posa.

Bekmez yapınca kevşürü napıyosunuz?

Kömeç:

Bartın’a özgü bir köy ekmeği.

Temiz bi ilyan hazıllağsın. İçine unu eleğsin yeteri kadar, bi tepsilik kömeç çıkacak kadar. Ondan soğra un, tuz, maya billeştiriyosun onu, güzelce yuğuruyosun. Sert olmıycak yumuşak olcak. Ondan sonra bi iki saat bekliycek. Fırına goycan kömeci bişircen bi güzel. Güzel oluyo işte.

Kömüş:

Manda.

Boğun kömüşlernen tomruk çektim.

Küpür:

Toz, kırıntı gibi yere dökülmüş süprüntü.

Zamanında kul kupür süpürüdük.

Lepetleme:

Bir ekmek çeşidi, bazlama.

Evelki gün lepetleme yidük.

Mazak:

Yeterince olgunlaşmamış meyve.

Mazak almaları doğşüdüm.

Melemek:

Göz koymak.

Beğendüğüm bi şeyi gardaşlarımdan önce gapağdım meledim benim derdim, o benim derdim.

Mintan:

Gömlek.

Mintanların gopcukları kopmuş onları dikiveyodum.

Nars etmek:

Rezil etmek, gurur kırmak.

Benim uşak beni çok nars ediyo.

Naşdaba:

Su doldurmak ve dökmek için kullanılan alet.

Benim hanım ben evlendüğüm zaman benim elime şa naşdabaynan su güyerdi.

Nesbetsüz:

Yerli yersiz konuşan, patavatsız.

İnsanla çok nesbetsüz.

Ovarmak:

Hazırlamak.

Çay içecük, bardakları çabuk ovar da gel.

Örük:

Erik.

Örükten kompostu yaptım.

Ösger:

Rüzgâr.

Bizim ollada tepelede çok ösger eseğ.

Perişke:

Peynir, patates, yumurta gibi malzemelerle üçgen şeklinde yapılan mantı.

Öğlene perişke bişüdüm.

Sacırak:

Sac ayağı.

Sacıraktan yemeği aldım.

Sayı:

Gerçek, sahi.

İnanmayom ben sağa sayı mı?

Sergen:

Raf.

Odaya sergen yaptım.

Sergü:

Balkon.

Boğun sörgüye urbaları daktım.

Seyitmek:

Koşmak.

Sığların peşinden boğun çok seyittim.

Silüngü:

Silme bezi.

Silüngüyle yelleri sildim.

Sini:

Üzerinde yemek yenilen tepsi.

Siniyle yemek daşıdım.

Sökü:

Tabure.

Söküye otudum.

Şinci:

Şimdi.

Şinci samağluktan geldim.

Tereçe:

Mutfak rafı.

Tereçeden tabağı aldım.

Urba:

Kıyafet.

Urbaları yıkadım.

Urgan:

Halat.

Yirmi metre urgan yaptım.

Yalouz:

Yalnız.

Ailem öldü ben yalouz galdım.

Yangun:

Âşık olunan kişi.

Ben yangunumu aldım.

Yavuş:

Yağmur.

Bizim bullada çok yavuş yağa.

Yoka:

Yufka.

Dün yoka yazdım.

Zelletli:

Lezzetli.

Malak çorbası zelletli olmuş.

Zeril kalmak:

Eksiği olmak.

Benim garı ölüse zeril kalurun.

bottom of page